CHP Tekirdağ Milletvekili, TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Üyesi Nurten Yontar, yaptığı yazılı açıklamada, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e, ÇEDES Projesi kapsamında okullarda “manevi danışman” adı altında imam, vaiz ve Kuran kursu hocası görevlendirilmesini öngören proje hakkında yazılı soru önergesi verdiğini anımsattı.
Yontar, verilen cevapta özetle; okul dışı değerler eğitimi çalışmalarında kurumlar arası iş birliğine gidilmiş olup, Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasında protokol imzalanmış olduğu, protokolün okullarda oluşturulan ve tamamen gönüllülük esasına dayalı olarak veli izin belgesiyle değerler kulübüne katılan öğrencileri kapsayacağı ve ÇEDES Projesi Protokolü kapsamında okullara manevi danışman görevlendirmesi yapılmadığı, ÇEDES Projesi’nin, 81 ilde Temel Eğitim, Ortaöğretim ve Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüklerine bağlı okullardaki değerler kulübü öğrencilerini kapsadığı ve söz konusu projenin, Bakanlığın görev ve yetki alanları içerisinde, ilgili mevzuatına uygun, denetlenebilir ve şeffaf bir şekilde yürütüleceğinden bahsedildiğini bildirdi.
“PROTOKOLÜN KANUNİ DAYANAĞI YOK”
Yontar, verilen cevaba ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bir kere en başta şunu söylemeliyim ki hukuk devleti açısından söz konusu protokolün kanuni dayanağı yoktur. Çünkü Anayasa’nın 42. maddesinin ikinci fıkrası ‘Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir’ demektedir. Burada kanundan ziyade protokol ile düzenleme yapıldığı için yapılan bu protokol geçersizdir. Diğer taraftan, özellikle son yıllarda Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, dini vakıf ve dernekler arasında pek çok iş birliği protokolü imzalanmıştır. Bu ortak projelerin amacının söz konusu bu protokoller üzerinden eğitimi dinselleştirmek, doğrudan laik eğitimi ve laik yaşam tarzını hedef alan uygulamalar olması her vatandaşımızı endişelendirmektedir. Buna ek olarak AKP İktidarı dinsel eğitimi sadece ilk ve orta dereceli okullarla sınırlı tutmamış, anaokulları ve kreşlere kadar indirmiştir. Ayrıca sübyan mektepleri adı altında okul öncesi eğitim yine Diyanet, çeşitli vakıf ve dernekler eli ile yürütülmektedir. Ne yazık ki “manevi değerler eğitimi” adı altında uygulanmak istenen bu yaklaşım, ülkemizde yaratılan kutuplaştırmayı daha da derinleştirecek ve onarılmaz yaralar açacaktır. Ayrıca protokolün kapsamına bakıldığında eğitim, öğretim programlarıyla ilişkilendirilmeyen, araştırma ve inceleme amacı taşımayan geziler, yardımlaşmalar, çevre etkinlikleri ve genel etkinliklerin yer aldığı görünmektedir.”
“ÖZGÜR VE BİLİMSEL DÜŞÜNCENİN İLERLEMESİNİ ENGELLEYECEK”
Yontar, şunları kaydetti: “Burada aklımıza hemen şöyle bir soru gelmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı, protokolde yapılması düşünülen etkinlikleri neden tek başına yapamamaktadır? Değerler eğitimiyle ilgili bir ihtiyaç varsa bu ihtiyacı neden Milli Eğitim Bakanlığı kendi bünyesindeki öğretmenlerle karşılayamamaktadır? Okullarımızda tespit edilebilen manevi değer eksikleri nasıl ve kim tarafından tespit edilmiştir? Diğer taraftan, eğitim çağındaki çocuklarımızın ve gençlerimizin kültürel çalışma adı altında fiziksel ve zihinsel gelişimleri ile uyumlu olmayan dini etkinliklere yönlendirilmesi, üstelik bu etkinliklerde herhangi bir pedagojik donanımı bulunmayan din görevlilerinin görev alacak olması çocuklarımız açısından birçok hak ihlaline yol açmaktadır. Son olarak eklemek isterim ki; aslında yapılması gereken eğitimin niteliğini arttırmak ve çocuklarımızın özgür ve sağlıklı bireyler olarak yetiştirilmesinin önünü açmak için gerekli adımları atmaktır. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı her zaman yaptığı gibi, öğrencilere dini ve manevi değerleri aktarmayı kendisine görev edinmiştir. Bu uygulama çocukların sağlıklı gelişimini hem de eğitim sisteminde özgür ve bilimsel düşüncenin ilerlemesini engelleyecektir. Büyük bir sorumluluk isteyen eğitim görevinin eğitici yetkinliği olmayan kişilere, Diyanet İşleri Başkanlığı'na, vakıflara ve tarikatlara bırakılmasını istemiyoruz.”
Muhabir: Serap Cömertoğlu İşcan